Blog

Hizmet Tanıtım Yazıları

Category filter:AllAile HukukuGayrimenkul HukukuGenel
No more posts
bosanma-davasi-nasil-acilir.jpg
29/Kas/2022

 

Boşanma Davası Nasıl Açılır? Boşanma davalarının birbirinden farklı çeşitleri vardır. Kişiler, mevcut evlilik durumlarındaki yaşantılarına göre bu çeşitlerden birini seçerek boşanma yoluna giderler. Bunlar; anlaşmalı ve çekişmeli boşanma davalarıdır. Anlaşmalı boşanmalarda genel olarak birbirinden ayrılma kararı alan eşlerde mutabakat ve anlaşma vardır. Ancak çekişmeli boşanma davalarında anlaşmalı boşanma davalarının aksine bir ihtilaf yer alır.

Bu dava çeşitleri arasında bir başvuru yapabilmek için, aile mahkemesi adı verilen mahkemeye yazılı bir başvuruda bulunulması gerekmektedir. Buraya verilecek olan boşanma dilekçesi ya vekaleten mevcut avukatlar tarafından ya da direkt olarak kişiler tarafından yazılır ve teslim edilir. İzmir avukat, bu durumlar dahilinde sizlere yardımcı olabilecek bir avukattır. Bu verilecek olan dilekçenin ek kısmına da yine bu farklı boşanma tiplerine göre eklemeler yapılır. Bunlar, anlaşmalı boşanmalar dahilinde anlaşmalı boşanma protokolü, çekişmeli boşanma tipi ise bu boşanmaya dair delillerdir.

Adliyeler içerisinde yer alan tevzi bürolarına belli başlı harçlar ödenmektedir. Bu harçlar, yapılan başvuru sonrasında yine tevzi bürosundan temin edilen tevzi formu ile ödenen harçlardır. Bu ödemeler de yapıldıktan sonra davaya ait olan dosyaların hangi mahkemede olacağı ve dosyalara ait numaralar belirlenir ve atanır. Bunun akabinde ise boşanma davası başarılı bir şekilde açılmış olur.

Boşanma davasını başarılı bir şekilde açtıktan sonra aile mahkemesi tarafından taraflara tensip zaptı tebliğ edilmektedir. Bu gönderilen tensip zaptı üzerinde verilen dilekçelere ait cevap süreleri, davaya ilişkin yer alan delillerin mahkemeye ne zaman sunulması gerektiği, delil ve giderlere yönelik olan avansların yatırılmasına dair çeşitli ihbarlar yapılmaktadır. Bunun yanında, inceleme duruşmasına ait olan tarihler ve o tarihler içerisindeki duruşma saatleri de bu tensip zaptı üzerinde belirtilmiştir. Avukat İzmir, size bu saatler ve tarihler hakkında genel bir bilgilendirme yapacaktır. Bu konular hakkında bu adres üzerinden bir görüşme sağlayabilirsiniz.

Tarih ve saat bildiriminden sonra hakim, var olan dosya üzerinde yapılan ilk itirazlar ile bir inceleme başlatır. Eğer konu hakkında herhangi bir eksiklik durumu yaşanmazsa, ön inceleme adı verilen duruşma yapılır. Bu yapılan duruşmada ise yapılan ilk itirazlar hakkında karar verilir, sonrasında ise savunma ve davanın genişletilmesi konusu hakkında bir yasak başlatılır. Bu ise artık dava ve cevap dilekçeleri üzerinde yer almayan hususların ileri sürülemeyeceği, ortaya atılamayacağı anlamına gelmektedir.

Yapılan ön inceleme duruşması ile beraber tahkikat adlı aşama başlar. Bu aşamada ise davaya yönelik deliller, dava ile ilgili olaylar ve yine dava hakkında konuşacak olan şahitler çağrılarak toplanılır. Bunun sonrasında ise son aşama olarak hüküm duruşmasına karar verilir ve çıkılır. Bu hüküm duruşması içerisinde hakim kısa kararını verir ve açıklar. Kararın sebepleri açıklanarak taraflara iletilir ve sonrasında da temyiz ve istinaf aşamalarına geçilir. Bu yollar da son bulduktan sonra dava dosyası tamamı ile kapatılmış olur.

 

Anlaşmalı Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Bir yılı aşan bir evlilik içerisinde eşlerin bir tanesi tarafından açılan davayı diğeri de kabul ederse anlaşmalı boşanma davası açılabilmektedir. Bu kapsamda yapılması gereken ise eşlerden birisinin mahkemeye giderek başvuru yapmasıdır. Ya da bunun yanında, iki eş birlikte bir mahkemeye giderek anlaşmalı boşanma davası dilekçesi ile beraber boşanma davası açabilmektedir. Bu dilekçe üzerinde kesinlikle anlaşmalı boşanma protokolü adı verilen belge de eklenmelidir. Bunun sonrasında ise tensip zaptı hazırlanmakta ve kısa süre içerisinde eşlere duruşma tarihi ve saati bildirilmektedir.

Günümüzde anlaşmalı boşanma davası açabilmek için eşlerin belirli şartları sağlamış olması gerekir. Bunlar şu şekildedir:

  • En az 1 yıldır evli olmaları gerekir
  • Eşlerin ya beraber bir mahkemeye giderek dava açmaları ya da açılan bir davayı diğer eş de herhangi bir baskı olmadan kabul etmesi gerekir
  • Açılan dava sonrasında eşlerin mahkemede de hakime kendi iradeleri ile bu davayı açtıklarını direkt olarak beyan etmeleri gerekir
  • Anlaşmalı boşanma protokolü adı verilen protokolde de var olan zorunlu şartlar kesinlikle kanuna uygun olmalıdır. Bununla beraber bu şartlar hakim tarafından da uygun bulunarak onaylanmalıdır

Bu şartlar dahilinde bir dava açılsa dahi kesin bir sonuç alınabilmesi için hakimin eşleri dinlemesi gerekir. Bunun sebebi ise anlaşmalı boşanma davalarında her iki tarafında kendi iradelerini net bir şekilde belirtmeleri gerekmesidir. Bunun yanında, anlaşmalı boşan protokolü üzerinde belirlenen maddi konular ve çocuk velayetleri de tamamı ile kanuna uygun olarak yapılmalıdır.

İzmir gayrimenkul avukatı, anlaşmalı boşanma davalarının nereye ve nasıl açılacağı hakkında sizlere yardımcı olmaktadır. Daha kısa bir şekilde işlemlerinizi tamamlamak için bu avukattan yardım alabilirsiniz.

Çekişmeli Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Çekişmeli boşanma davalarında, evli olan çiftler boşanma yönlü konular üzerinde anlaşmaya varamamaktadır. Bunun akabinde ise boşanmak isteyen her iki çiftte kendi lehlerine olan taleplerini iletir ve davanın kendi lehleri üzerinden ilerlemesini amaçlar.

Bu boşanma davası, anlaşmalı boşanma davasına nazaran çok daha zor aşamalara sahip olan bir boşanma davasıdır. Bu dava içerisinde çiftlerin bazı konularda anlaşmaya varamaması, davanın çok daha uzun bir sürece yayılarak zorlaşmasına sebep olmaktadır.

Çekişmeli boşanma davaları, bir çiftin mahkemeye başvurarak açabildiği davalardır. Bu dava içerisinde her iki çiftinde anlaşarak bir başvuru yapmasına gerek duyulmaz. Eşlerden birisi kendi istediği zaman direkt olarak dilekçe yazarak mahkemeye başvurabilir. Bu davayı açarken aşağıda yer alan aşamaları uygulayabilirsiniz:

  • Bu dava türleri, avukata sahip olunması gereken dava türlerindendir. Bu sebepten de tarafların bir avukata sahip olması çok önemlidir. Tutacak oldukları avukat, dava süreci hakkında detaylı bir bilgilendirme yapacağı ve nasıl bir yol izleneceğini aktaracağı için dava sürecinin daha sağlıklı ilerlemesini sağlar.
  • Bir avukat ile dava konusunda anlaşma yaptıysanız, dilekçe ve protokol konusunda yazma işlemlerine başlayabilirsiniz. Bu sunulacak olan dilekçeler içerisinde, boşanma davasına yönelik tüm delillerin yer alması gerekmektedir. Hazırlanarak verilecek olan protokolde ise var olan malın paylaşımı, çocukların velayeti ve nafaka gibi konular hakkında talepler iletilmektedir.
  • Bu dilekçelerin sonrasında ise tüm belgeler Aile Mahkemesine gönderilir. Bu işlemden sonra dava için bir tarih ve saat belirlenir. Bu detayların tamamı her iki çifte de tebligat yolu ile ulaştırılacaktır.

 

Avukatsız Boşanma Davası Nasıl Açılır?

Boşanma davaları içerisinde avukatlar büyük bir paya sahiptir. Hukuk nezdinde ve kanun yönünde bulunan deliller ve ithamlar, boşanma aşamasında çok daha ektili olarak davayı kazanmaya yönelik faktörleri sağlayacaktır. Ancak kişiler herhangi bir avukattan yardım almadan dava açmak istiyor ise Aile Mahkemesine giderek bu davayı açabilirler. Eğer bulunduğunuz yerde Aile Mahkemesi yer almıyorsa, bunun yerine asliye hukuk mahkemeleri de yine sizin dava açabilmeniz için yeterli olacaktır.

İzmir aile avukatı olarak çalışanların, bu dava içerisinde size çok büyük katkıları olacağını unutmayın.

 

Boşanma Davası E Devletten Nasıl Açılır?

Günümüzde, UYAP adı verilen sistem üzerinden tek bir tıkla boşanma davası açabilmek mümkündür. Bunun için bir avukata ihtiyacınız vardır. Adliyeye gitmenize gerek kalmayan bu sistemde, E-devlet programına giriş yaparak UYAP Vatandaş Portalı adlı kısma girmeniz gerekir. Sonrasında ise burada hazırlanmakta olan e-imzalı boşanma davası dilekçeleri ile rahatlıkla dava açabilirsiniz. Bu işlem için herhangi bir şekilde başka bir belge gerekmez.


izmir-gayrimenkul-avukati.jpg
29/Kas/2022

 

Hakaret Davası Nasıl Açılır? Gün içerisinde birçok kişi hakarete uğramakta ve bunun akabinde de mahkemelere başvurarak hakaret eden kişilere karşı davalar açmaktadır. Bu sıklıkla karşılaşılan ve bir suç tipi haline gelen hakaret suçu, kanunlar nezdinde oluşturulan bir madde ve Şerefe Karşı Suçlar adı altında değerlendirilerek hüküm altına girmektedir. Genel olarak hakaret suçu kapsamında olmayan ama kanun kapsamında bulunan Cumhurbaşkanı’na karşı hakaret ve kişinin hatırasına yönelik hakaretler gibi özel nitelikler dahilinde hazırlanan hakaret suçları da bu hakaret davası kapsamında yer almaktadır.

Hakaret davası açmak isteyen kişiler, hakarete uğradıktan sonraki 6 ay içerisinde mahkemeye giderek başvurmak zorundadır. İzmir avukat hizmetleri, size bu kapsamda neler yapmanızı aktaracak olan profesyonel bir avukat hizmetidir. Bu suç kapsamında hakaret edilerek mağdur olan kişiler, Cumhuriyet savcılığı üzerinden suç duyurusunda bulunabilmektedir. Kısa süren bir işlem olan bu başvurma süreci, direkt olarak kişiler tarafından ya da avukatlar yardımı ile de yapılabilir. Bu, tamamen başvuruyu yapacak olan kişinin kararına göre şekil alır. Ancak unutmayın ki bir avukattan yardım alınarak açılan davalar her zaman çok daha planlı ve hukuk nezdinde ilerler.

 

Hakaret Suçu Nedir?

Hakaret suçu, TCK 125.maddede bulunan bir suç tipidir. Bu suç kapsamında bir kişinin başka bir kişiye onur, şeref ve saygınlık bazında rencide etme özelliğine sahip hakaretlerde bulunması gerekir. Bunun yanında, somut bir fiil işlemek, bir olguyu isnat etmek ve de sövmek de yine hakaret davası açabilme durumlarındandır.

Tahkir suçu olarak adlandırılan suç tipleri, hakaret suçlarını da içerisine alan bir sistemdir. Özel tahkir suçu adı verilen sistemler de mevcuttur. Bunlar, kişilere ait olan şerefleri korumaktan ziyade direkt olarak hukuki değerlerimizi koruyan suç tipleridir. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

  • Cumhurbaşkanı’na hakaretlerde bulunmak
  • Devlete ait olan egemenlik olgusuna hakaretlerde bulunma ve aşağılama
  • Türk milletine mensup insanları, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni ve bu devlet kurumlarını ve içerisinde yer alan organları aşağılama ve hakaret etme
  • Yabancı devletlere ait olan bayraklara karşı aşağılayıcı sözlerde bulunma ve hakaret etme

Hakaret suçu olarak adlandırılan suçlar, yalnızca 125. madde dahilinde değerlendirme yapılan suçlar değildir. TCK’nın ikinci kısmında, bu suçlara ve diğer aşamalara yönelik düzenlemeler yer almaktadır.

Hakaret suçu, ülkemizde sıklıkla işlenen ve mahkemelerce yoğun olarak görülen bir suç tipidir. Bu işlenen suç tiplerini şu şekilde açıklayabiliriz:

  • Sövme Sebebi ile İşlenen Hakaret Suçları:

Günümüzde yoğun olarak rastlanılan hakaret suçlarındandır. Sövme işlemi genel olarak ağızdan yapılsa da sadece bu kısımda düşünülmez. Kişilerin el hareketi yapması, resim çizerek hakaret etmesi ve yazı ile sövgüde bulunması gibi daha birçok çeşit bulunmaktadır. Bunlar üzerinde kişiye yapılan sövgüler sonrasında direkt olarak mahkemeye başvurularak hakaret davası açılabilir.

  • Somut Olarak İşlenen Bir Fiil ya da Olgu İstinadı ile İşlenen Hakaret Suçları:

Bu hakaret suçları kapsamında yer, zaman ve mekan faktörleri önem arz etmektedir. Bu sebepten dolayı da bu faktörler belirtilir ve kişilere somut olarak bir fiil ya da olgu isnat edilmesi ile beraber bu olgunun kişinin bazı değerlerine, onur, şeref ve haysiyetine yönelik bir hakaret niteliği taşıması ile beraber hakaret davaları açılabilmektedir. İzmir gayrimenkul avukatı, hakaret davaları içerisinde geçen sebeplerde sizleri çok daha detaylı bir şekilde bilgilendirebilecektir. Bu davalar hakkında bir avukat ile çalışmanız sizler için çok daha doğru bir tercih olacaktır.

Hakaret Davası Nasıl Açılır?
Hakaret Davası Nasıl Açılır?

 

Sövme Sebebi ile Hakaret Suçu

Sövme sebebinden dolayı ülkemiz içerisinde birçok hakaret davası açılmaktadır. İnsanlar, bu davalar ve cezaları hakkında yeterince bilgiye sahip olmadıkları için sövme konusunda da hiçbir çekinceye girmezler. Ancak kanunlarımızda bu hakaret suçlarına yönelik maddi ve manevi olarak büyük zararlar vardır. Kişilerin hiçbir kimseye hakaret etmemesi ve bu zorlu süreçlerden kaçınması gerekir.

Sövme suçu, direkt olarak ağızdan edilen bir suç gibi anlaşılsa da daha birçok farklı yöntemi bulunmaktadır. Genel olarak ağızdan edilen sövgüler sebebi ile davalar açılmış olsa da, el hareketi çekmek ve resim yolu ile sövgüde bulunmak ve yazarak sövgü gibi hakaretlerde bulunmak da bu kapsamın içerisine girmektedir. Eğer bir kişiye mesaj yolu ile ya da farklı bir şekilde yazarak hakaret ediyorsanız, bu kişi sizi rahatlıkla mahkemeye verebilir. Bu durum ise sizler için büyük zararları ortaya çıkartacaktır. İzmir ceza avukatı, bu konu hakkında cezalar ve sebepleri ile ilgili geniş kapsamlı bir bilgi birikimine sahiptir.

Günümüzde bir avukattan yardım almak, dava içerisinde kendi lehinize önlemler almak için mükemmel bir yöntemdir. Kanunları ve hukuk sistemini bilen avukatınız, size ne yapmanız gerektiği hakkında bilgiler aktaracak ve dava süresince her zaman yanınızda olacaktır. Bu sayede davayı kendi lehinize çekmeniz için birçok fırsat ortaya çıkar.

 

Hakaret Suçu Nasıl İspat Edilir?

Hakaret Davası Nasıl Açılır? Hakaret suçunun geçmiş zamanlarda ispat edilebilmesi çok zordu. Yalnızca bir kişinin ağzından şahitlik alınabildiği için güvenilirlik oranı da fazlasıyla azdı. Ancak geldiğimiz bu günlerde e-posta, SMS, Whatsapp ve daha birçok alanda bu hakaret suçlarına denk gelebiliyoruz. Bunların arasında yer alan güvenlik kamerası ise, en çok karşılaşılan tespit ve ispat aşamalarındandır. Bunların yanında, size edilen hakaretler sırasında yanınızda bulunan kişiyi de yine şahit olarak mahkeme sürecine dahil edebilirsiniz.

Karşıdaki kişinin herhangi bir rızası bulunmadığı halde ses kaydının alınmış olması, özel olarak değerlendirilerek karar verilmesi gereken bir durumdur. Normalde kabul edilmeyen bu ispat şekilleri, belirli tartışmalar ve analizler sonrasında uygun görülürse eğer mahkemeye delil olarak da sunulabilmektedir. Bunlar, öğretilerde ve de yüksek mahkemelerde tartışılarak karara alınmaktadır. Bu alanlar üzerinde ses kaydı kabul görmeyerek delil sayılmayabilir. Bu sebepten dolayı size edilen hakaretler doğrultusunda ses kaydı almak yerine farklı bir yöntem ile ispat aşamasını deneyebilirsiniz. Özellikle de sosyal medyalar üzerinde yapılan hakaretler büyük bir delil aşaması sunmaktadır.

 

Hakaret Suçunun Cezası Nedir?

Avukat İzmir, hakaret suçları kapsamında yapılacak olan tüm değerlendirmelere hakim olan bir avukattır. Bu kapsamda cezalandırmalar için de yine bu adresten bilgi alabilirsiniz.

Hakaret suçu işleyen kişiler, 3 aydan başlayarak yaklaşık olarak 2 yıla kadar cezai işleme çarptırılabilmektedir. Bunların tamamı, kanun üzerinde belirtilerek hüküm altına alınan kararlardır. Ancak bu cezai işlemler sırasında suçun o anki niteliğine göre artırılma ya da düşürülme durumları da yaşanabilmektedir. Sövgü içerisinde yapılan hakaretler sırasında, kişilerin etmiş oldukları küfürler ve hakaretler farklı bir boyuta ulaşırsa mahkemede de yine aynı şekilde değerlendirilmektedir. Bu durumlara göre kişilerin alacağı ceza kapsamı büyütülür ya da daha da küçültülerek az bir ceza alması sağlanır.

Eğer bir kamu görevlisine karşı bir hakaret suçu işliyorsanız, geniş kapsamlı bir hakaret suçlamasından geçeceğinizi unutmayın. Özellikle de Cumhurbaşkanı’na edilen hakaretlerde yüksek cezalar tercih edilir. Bunun yanında, işlenen hakaret suçunun direkt olarak herkese açık olan bir ortamda işlenmesi de yine cezai zamanın kapsamını sağlamaktadır.

Bu gibi durumlar yaşarsanız eğer, bilgi sahibi avukatlar ile çalışarak tüm detayları basit bir şekilde tamamlayabilirsiniz.


malpraktis-davalari-1.jpg
27/Kas/2022

Malpraktis Davaları

Malpraktis davaları, günümüzde öneminin arttığı bir kavramdır. Bu kavram yalnızca ülkemiz bazında değil genel olarak tüm Dünya ülkelerinde önem kazanmaktadır. İçerisine tıp, hukuk ve ekonomi gibi birçok farklı alanın girdiği malpraktis davaları, bu farklı alanların var olması sebebi ile çözülmesi zor bir süreç aşamasına sahiptir. İnsanlar için büyük bir öneme sahip olduğu için neredeyse her gün basın manşetlerinde de kendisine yer bulmakta olup, çalışan kişiler tarafından sıklıkla takip edilmektedir.

Malpraktis davalarının ne olduğuna dair en açıklayıcı kavram “doktor hataları” kavramıdır. Bu hatalar sonrasında kişiler tazminat davası açabilmekte ve aldıkları zararın karşısında maddi bir beklenti haline girebilmektedir.

 

Malpraktis Davaları Nedir?

Malpraktis davaları, tıbbi tedavi yöntemlerine uymayarak hareket eden doktorlara karşı açılır. Bu uygulamalara uymayan doktorlar, kötü bir tedavi yöntemi sonrasında kişilerin sağlık açısından zarar almasına sebep olabilmektedir. Doktorların bu zarar veren tedavi uygulamaları, şu şekilde karşımıza çıkmaktadır:

  • Hasta üzerinde teşhis yapılırken açık bir şekilde hata yapılarak teşhis işleminin gerçekleşmesi
  • Hasta üzerinde uygulanacak olan tıbbi tedavinin direkt olarak hatalı, eksik ya da yanlış bir şekilde uygulanması
  • Doktor tarafından tedavi uygulandıktan sonra hasta üzerinde yeterli seviyede bir muayenenin ve bakımın gerçekleştirilmemiş olması

Yukarıda bahsedilen faktörler dahilinde, hekim yanlış bir müdahale ve tedavi aşaması geçirdiği için hastalara ve hasta yakınlarına dava açabilme hakkı doğmuştur. Bu davalar hasta üzerinde oluşan zararın tazmini ve cezai boyutlar olarak farklılık gösterebilir. Bu aşamada tıbbi standart denen ölçütüm belirlenebilmesi için doktorun çalışma alanı, zamanı ve o belirlenen standartlar ölçütünde tedavi edip edememesi dikkate alınacaktır. Bu faktörler kapsamında tam net bir karar verilebilmesi için Yargıtay’ın bu ölçütleri tespit ederek incelemesi gerekir.

Yapılan bu müdahaleler ile ortaya çıkan zararlarda, hasta ve hasta yakınlarının kullanabilecek olduğu bir tazminat hakkı da ortaya çıkmaktadır. Eğer bu müdahaleler sonrasında hasta ölmemiş ve yaşıyor ise tazminat direkt olarak hastaya verilir. Ancak hasta bu müdahaleler sonrasında hayatını kaybetmiş ise tazminat hakkı hastanın yakınlarına tanınmaktadır. İzmir avukat, sizleri bu konuda çok daha iyi bilgilendirerek yardımcı olacak bir avukatlıktır.

Günümüzde iki farklı tazminat şekli geçerli olup onlarda şu şekilde karşımıza çıkar:

  • Maddi Tazminat Hakkı: Doktorlar tarafından yapılan yanlış tedavi uygulamaları sonucunda hastalar zarar alabilmektedir. Alınan bu zararlar sonucunda ise hastalara maddi tazminat hakkı doğar. Maddi tazminat geçerli olursa eğer, bu tazminatta hastaya yapılan yanlış yönlü müdahaleler sonucunda ortaya çıkan maddi zararın tazmini verilir. Bir örnek vermek gerekirse eğer; hasta yapılan müdahale sonucunda tekrardan bir ameliyat olmak durumunda kalır ya da tamamıyla bir sakatlık yaşarsa, bu durumların sonucu olarak hastalara maddi tazminat ödenmektedir. Bu tazminat bedeli, kanunlar tarafından belirlenmekte olup kişilerin aldıkları zarara göre oluşturulmaktadır.
  • Manevi Tazminat Hakkı: Hastanın yanlış müdahaleler sonucunda manevi değerleri üzerinde ya da kişisel özelliklerinde bir kayıp yaşanırsa eğer, bu kayıpların ödenmesi için manevi tazminat hakkı ortaya çıkmaktadır. Bu hakka sahip olabilmek için hastalarda şu gibi durumların görülebilmesi beklenmektedir:
  • Müdahale yapılan hastanın toplum içerisinde ön planda kalamayarak yalnızca geri planda hareket ediyor olması
  • Hastanın yaşama isteği üzerinde bariz bir şekilde belli olan azalmaların gerçekleşmesi
  • Hasta üzerinde uygulanan tedaviler sonrasında hastanın çekmiş olduğu acılar

Bu ve benzeri belirlemeler sonrasında manevi tazminat hakkı doğmaktadır. Maddi tazminata göre çok daha zor aşamalardan geçerek belirlenen manevi tazminat hakkı, sosyal ve ekonomik faktörlerinde dikkate alınarak belirlendiği bir tazminat türüdür. Hakimin bu gibi davalarda değerlendirmede bulunurken çok dikkatli bir şekilde inceleme yapması gerekir.

Malpraktis adı verilen durumlar yaşandıktan sonra, konu ile ilgilenilmesi için devlet tarafından bir bilirkişi atanır. Bu davalar içerisine atanan bilirkişiler, genel olarak bu alan üzerine bir bölüm okumuş olan kişilerdir. Bu davalar içerisinde genel olarak dosyalar adli tıp kurumlarına gönderilir.

Malpraktis durumları sonrasında tazminat dava açılabilmesine sebep olan durumlar şu şekilde detaylandırılabilir:

  • Hasta üzerinde teşhis yapılırken açık bir şekilde hata yapılarak teşhis işleminin gerçekleşmesi:

Hukuk alanı içerisinde, doktorların hastalara karşı nasıl bir muayene yapılacağına dair bir kanun ve düzenleme yoktur. Bu durumlar içerisinde doktorlar hastalarını doğru bir şekilde muayene etmeli ve gereken tüm tedavileri uygulamalıdır. Bunları yaparken ise uyulması gereken tek alan tıp bilimi alanıdır.

Doktorlar, bu gibi alanlar üzerinde bir hata yapıyorlarsa eğer, bu hatalar direkt olarak teşhis hatası olarak adlandırılır. Hekimler bu çerçevede kesinlikle doğru bir teşhis yapma zorunluluğuna sahip değildir. Ancak teşhis yaparken elinde bulunan ve tıp biliminin gerekliliklerine uygun bir şekilde teşhis yapması gerekir. Hastanın mevcut durumu içerisinde değişiklikler yaşanabileceğinden dolayı bu teşhis sonucunun yanlış gerçekleşiyor olabilme durumları vardır. Örnek vermek gerekirse eğer, checkup yaptıran ve sağlam olan bir kişinin, ertesi gün herhangi bir hastalık sonucunda ölmesinde doktorun herhangi bir suçu yoktur ve bu sebepten dolayı da doktora ait bir sorumluluktan bahsedilemez. Bu durumlar sonucunda, teşhis sırasında yapılan hataların var olup olmadığı, gerekli incelemeler sonrasında belirlenmekte olup her hastanın farklı bir analiz aşaması bulunmaktadır.

Hekim, incelemeler sonucunda bir teşhis koyar ve tedaviye başlar ise, bu tedavinin sonuçlarını da kontrol etmek zorundadır. Eğer tedavi cevap vermez ise tekrar bir muayene gerçekleştirerek başka ihtimallerin gerçekleşebilmesi durumunu kontrol etmek doktorun sorumluluğu altındadır. Bu araştırma durumunu yapmayan sorumluluk altına girdiği için suç altına girebilmektedir. Avukat İzmir, sizlere bu aşamalar hakkında yardımcı olacak olan uzman bir avukattır. Konu hakkında yardım ve bilgi almak için iletişime geçebilirsiniz.

Malpraktis Davaları Zamanaşımı

İzmir gayrimenkul avukatı, bu konular hakkında uzman olup tüm aşamalar hakkında bilgi sahibi olmaktadır. Malpraktis davaları, uygulanan kötü tedaviler ve fiiller sonrasında özel hastanelere ya da hekimlere karşı açılabilen davalardır. Bu davalar içerisinde zarar gören hastanın oluşan zararı ve tazminat durumunu öğrenmesi ile beraber 2 yıl, her durum içerisinde tedavinin işlendiği zamandan başlayarak 10 yıl geçmesi dahilinde zaman aşımına uğramaktadır. Bunun yanında, tazminat ceza kanunları ile adlandırılan kanunlarda daha uzun bir şekilde zamanaşımı düşündürecek cezayı gerektiren bir tedaviden doğmuşsa “ceza davası zamanaşımı” adı verilen hükümler yürürlüğe girmektedir.

Vekalet sözleşmesi adı verilen sözleşmelerde, özel hastane ve hekimlere karşı tüketici mahkemeleri içerisinde açılan tazminat davalarında farklı bir zamanaşımı süresi mevcuttur. Bu zaman aşımı süresi, 5 yıl olarak karşımıza çıkar. Bunun yanında, eser sözleşmesine dayalı açılan davalarda da zamanaşımı yine 5 sene olarak kararlaştırılmıştır.

Tıbbi müdahale gerçekleşmeden önce müdahale edilecek hastadan alınması gereken izinler alınmadan vekaletsiz olarak iş görme sebebi ile açılan davalarda, zamanaşımı süresi on yıl olarak belirlenmiştir.

Bu zamanaşımı süreçlerine bakarak açacak olduğunuz davaları kontrol edebilirsiniz. Bu durumlar, yukarıda belirtildiği gibi kendi aralarında farklı şekillerde oluşabilmektedir. Bu sebepten dolayı daha iyi bir şekilde hareket edebilmek için işinde deneyim sahibi olan bir avukattan yardım almak sizler için çok daha iyi bir seçenek olacaktır.


kentsel-donusum-avukati-2-1200x771.jpg
18/Eki/2022

Kentsel Dönüşüm Sürecinde Riskli Yapı Tespit Raporuna Karşı İptal Davası

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanları Dönüştürülmesi Hakkında Kanun(Kentsel Dönüşüm Kanunu) ile birlikte riskli yapı, riskli alan, rezerv alanı gibi kavramlar ortaya çıkmıştır. Kanunun amacı riskli görülen yapı ve alanların güvenli, sağlıklı hale getirilerek bir deprem ülkesi olan ülkemizde can ve mal kayıplarının yaşanmasını önlemektir.

Bu yazımızda riskli yapının ne olduğuna, nasıl tespit edildiğine ve riskli yapı kararına karşı itiraz ve dava yoluna değineceğiz.

Riskli Yapı Nedir?

Riskli yapının ne olduğu 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanları Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’un 2. Maddesinde açıklanmıştır. Kanuna göre ekonomik ömrünü tamamlamış veya yapılan teknik incelemeler neticesinde yıkılma veya ağır hasar görme tehlikesi bulunan yapılar riskli yapılardır.

Riskli yapının tespitinde birçok etmen göz önünde bulundurulur. Örneğin sadece bir bina eski diye riskli yapı olarak değerlendirilmez. Yine bir binanın yeni olması da hasar tehlikesinin olmadığı anlamına gelmez. Bir binanın ruhsatlı veya ruhsatsız oluşu da risk değerlendirmesinde belirleyici bir etken değildir.

Risk değerlendirmesinde sadece binaya göre yapılır, binanın üstünde bulunduğu arazi incelenmez. Ancak bazı durumlarda binanın üzerinde bulunduğu arazinin riskli olması, binayı da riskli hale getirir.

Riskli Yapının Tespitini Kimler Talep Edebilir?

Riskli yapının tespitinin yapılmasını kat malikleri veya onların kanuni temsilcileri talep edebilir. Henüz kat mülkiyeti veya kat irtifakı kurulmadığı durumlarda arsa sahibi, tespit yapılmasını talep edebilir.

Uygulamada çok sık karşılaşılmasa da bazen arazi başka birine, arazi üzerindeki bina başka birine ait olabilmektedir. Böyle bir durumda bina kime ait ise tespiti o talep edebilir.

Riskli yapının tespitine ilişkin masraflar, yapı sahipleri tarafından karşılanır.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da yapı maliklerinden veya belediyelerden riskli yapı tespiti yaptırmasını talep edebilir. Yapı malikleri, Bakanlığın verdiği süre içerisinde tespiti yaptırmadığı takdirde, Bakanlık masrafları yapı maliklerine ait olmak üzere riskli yapı tespit işlemini yaptırır.

Riskli Yapının Tespitini Kimler Yapar?

6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanları Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’da riskli yapı tespiti yapabilecek kurum ve kuruluşlar sayılmıştır. Kanuna göre aşağıda saydığımız kurum ve kuruluşlar riskli yapı tespiti yapmaya yetkilidir:

 

  • Çevre ve Şehircilik Bakanlığı,
  • Belediye ve mücavir alan sınırları içinde belediyeleri, bu sınırlar dışında il özel idareleri, büyükşehirlerde büyükşehir belediyeleri ve Bakanlık tarafından yetkilendirilmesi hâlinde büyükşehir belediyesi sınırları içindeki ilçe belediyeleri,
  • Bakanlıkça lisanslandırılan kamu kurum ve kuruluşları, üniversiteler, sermayesinin en az yüzde kırkı kamu kurum ve kuruluşlarına ait olan şirketler,
  • Depremden korunma, deprem zararlarının azaltılması ve deprem mühendisliğinin gelişmesine katkıda bulunmak gibi konularda faaliyet gösteren STK’lar,
  • Bakanlıktan izin belgesi almış yapı denetim kuruluşları ile laboratuvar kuruluşları,
  • İnşaat, Jeoloji ve Jeofizik mühendisleri odalarına usulüne uygun büro tescilini yaptırmış kurum ve kuruluşlardır.

 

Riskli Yapı Tespit Raporuna Karşı Nasıl İtiraz Edilir?

Yukarıda saydığımız kurum ve kuruluşlarca, birçok etken göz önünde bulundurularak binanın riskli olup olmadığı değerlendirilir ve bir rapor oluşturulur. Bu rapora riskli yapı tespit raporu denir. Oluşturulan bu rapor, tüm maliklere tebliğ edilir. Raporla birlikte maliklere, rapora karşı 15 gün içerisinde itiraz edebileceği, aksi takdirde riskli yapının 60 gün içinde yıkılması gerektiği de bildirilir.

Rapor kendisine tebliğ edilen yapı sahipleri, 15 gün içerisinde Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne rapora karşı itiraz edebilir.

Rapora karşı yapılan itirazlar, Bakanlık tarafından oluşturulan bir teknik heyet tarafından incelenir. Heyet, itiraz sebepleri ile bağlı değildir. Tüm raporu inceler, gerekli gördüğü takdirde riskli olduğu değerlendirilen yapıyı yerinde inceleyebilir. Heyet, yaptığı inceleme sonucunda nihai kararını verir. Yapının riskli olmadığına karar verirse, riskli yapı kararı ortadan kalkar. Yapının riskli olduğuna ilişkin görüş verir ise malik, 30 gün içerisinde riskli yapı tespiti raporunun iptali için dava açması gerekmektedir.

Riskli Yapı Tespit Raporuna Karşı İptal Davası

Riskli yapı tespit raporları, idari işlem niteliğindedir. Bu sebeple her zaman iptali için yargı yoluna gitmek mümkündür. Hak sahipleri, riskli yapı tespit raporunun kendilerine tebliğinden itibaren 15 gün içinde rapora karşı itiraz edebilecekleri gibi, 30 gün içinde raporun iptali için idare mahkemesinde iptal davası da açabilirler.

Bu rapora karşı ancak menfaati ihlal edilen kişiler dava açabilir. Her ne kadar rapor sonucu, kiracıların da menfaati ihlal ediliyor ise de Danıştay kararlarında, kiracıların dava açma hakkı olmadığına ilişkin görüş belirtmiştir.

İdare mahkemesi, oluşturulan raporun hukuka uygun olup olmadığını inceler. Hukuka aykırı olduğuna karar verir ise raporun iptaline karar verir.

İptal Davası Açmak Binanın Yıkımını Durdurur Mu?

Riskli yapının tespiti raporuna itiraz etmek veya iptal davası açmak, riskli yapımın yıkımını tek başına durdurmaz. Rapora karşı açılan iptal davasında, yürütmenin durdurulması kararı verilmesini talep etmek gerekmektedir. Mahkeme kapsamlı olarak  açıklanmış yürütmeyi durdurma talebini haklı görürse yıkım işlemini durdurabilir. Ancak mahkemenin bu kararı, tedbir mahiyetindedir. Dava sonucunda davanın reddine karar verildiği takdirde, yeniden binanın yıkımı gündeme gelecektir.

Yapının Riskli Olarak Tespit Edilmesi Durumunda Alınabilecek Kararlar Nelerdir?

Riskli yapı kararına itiraz edilmemesi veya açılan iptal davasının reddedilmesi sonucunda riskli yapı kararı kesinleşir. Kural olarak binanın yıktırılması gerekmektedir. Ancak malikler, bina güçlendirmenin mümkün olduğuna ilişkin rapor aldırabilirlerse riskli yapı yıkılmaksızın sadece güçlendirme çalışması da yapılabilir. Ayrıca malikler, riskli yapının yıkılıp, yeniden inşasına da karar verebilirler.

Riskli Yapının Yıkılması

Riskli yapı kararının kesinleşmesinin akabinde riskli yapının, maliklerce 60 gün içerisinde yıktırılması gerekmektedir. 60 gün içerisinde yıktırılmadığı takdirde, idare tarafından 30 günlük ek süre verilir. Bu ek süre içerisinde de riskli yapı yıktırılmaz ise yapının elektrik, su ve doğalgazı kesilir.

Tüm bu süreler içerisinde yıkım yapılmaz ise binanın yıkımı, yıkım masrafları maliklere ait olmak üzere idare tarafından yapılır.

Kentsel Dönüşüm Sürecinde Avukatın Rolü

Görüldüğü üzere kentsel dönüşüm süreci, uzun ve meşakkatli bir süreçtir. Belirli sürelere uyulması, itiraz ve dava dilekçelerinin ayrıntılı, gerekçeli olarak hazırlanması gerekmektedir. Aksi halde geri dönüşü mümkün olmayan zararların doğması muhtemeldir.

Diğer yandan bu süreç sadece riskli yapının yıkılması ile de sınırlı değildir. Yapının yeniden inşası sürecinde de hem hak sahipleri arasında, hem de hak sahipleri ile inşaat firmaları arasında pek çok uyuşmazlık olabilmektedir. Bu süreçte hak kaybına uğramamak ve yaşanılan uyuşmazlıkları en kısa sürede çözüme kavuşturabilmek için alanında uzman bir avukatla çalışmanız yararınıza olacaktır.


taskin-yapiya-dayali-tapu-iptal-ve-tescil-davasi-1.jpg
04/Eki/2022

Taşkın Yapıya Dayalı Tapu İptal ve Tescil Davası, v bir arsa üzerindeki yapılar, kural olarak o arsanın sahibine aittir. Ancak bu durumun istisnaları vardır. Bu istisnalardan en önemlileri taşkın yapılar ve haksız yapılardır. Uygulamada sıkça taşkın yapı ve haksız yapı birbirine karıştırılsa da ikisi farklı kavramlar olup, sahiplerine tanıdığı haklar da farklıdır. Haksız yapı kısaca başkasının arsası üzerine yapı yapılması durumudur. Taşkın yapı ise bir kimsenin kendi arsası üzerindeki yapının komşu arsaya taşmasıdır. Bu yazımızda taşkın yapıları ve bu yapılara bağlı hak talebinde bulunabilmenin şartlarını ele alacağız.

Taşkın Yapı Sahibinin Hakları

Yukarıda da belirttiğimiz gibi arsaların üzerindeki yapılar, arsanın bütünleyici parçası niteliğinde olup, kural olarak arsa sahibine aittir. Ancak taşkın yapı, bu kuralın istisnalarından biridir. Kanun taşkın yapı sahibine kanunda öngörülen şartların sağlanması durumunda yapının komşu arsaya taşan kısmı için komşu arsanın mülkiyetini talep etme hakkı veya lehine irtifak hakkı(kullanma ve yararlanma hakkı) talep etme imkanı tanımıştır.

Burada yapıdan kasıt yalnız bina olarak anlaşılmamalıdır. Su tesisatı, elektrik tesisatı veya komşu araziye taşan bir balkon da taşkın yapıyı oluşturur. Yeter ki sürekli, kalıcı olsun ve ana taşınmaz ile bir bütünlük teşkil etsin.

Taşkın yapılara ilişkin düzenleme Türk Medeni Kanunu’nun 725. Maddesinde yapılmıştır.  Maddeye göre;

“Bir yapının başkasına ait araziye taşırılan kısmı, eğer yapıyı yapan malik taşırılan arazi üzerinde bir irtifak hakkına sahip bulunuyorsa, ona ait taşınmazın bütünleyici parçası olur.

Böyle bir irtifak hakkı yoksa, zarar gören malik taşmayı öğrendiği tarihten başlayarak onbeş gün içinde itiraz etmediği, aynı zamanda durum ve koşullar da haklı gösterdiği takdirde, taşkın yapıyı iyiniyetle yapan kimse, uygun bir bedel karşılığında taşan kısım için bir irtifak hakkı kurulmasını veya bu kısmın bulunduğu arazi parçasının mülkiyetinin kendisine devredilmesini isteyebilir.”

Taşkın Yapıya Dayalı Tapu İptal ve Tescil Davası
Taşkın Yapıya Dayalı Tapu İptal ve Tescil Davası

Aşağıda detaylı olarak inceleyeceğimiz taşkın yapının şartları sağlandığı takdirde kanun taşkın yapı sahibine 2 hak tanımıştır. Taşkın yapı sahibi; yapının taştığı kısım kadar bedel karşılığında komşu arsanın mülkiyetinin kendisine devrini talep edebilir veya yine bedel karşılığında komşu arsanın üzerinde kendi lehine irtifak hakkı kurulmasını talep edebilir.

Taşkın Yapıya Bağlı Hak Talebinde Bulunmanın Şartları

Taşkın yapı olabilmesi için öncelikle komşu iki arsa olmalı ve bir arsada yapılan yapı, diğer arsaya taşmış olmalıdır. Komşu arsa sahipleri, taşkın yapının inşası konusunda anlaşmış olabileceği gibi, taraflar arasında bir anlaşma olmayabilir de. Eğer taraflar arasında taşkın yapının, komşu arsaya taşması yönünde bir anlaşma varsa taşan kısım da ana yapının bütünleyici parçası olur. Taraflar arasındaki bu anlaşma irtifak hakkı kurulması şeklinde olabileceği gibi taşkın yapıya katlanma taahhüdü şeklinde de olabilir. Her ikisinin de tapu memurunun önünde yapılıp, tapu kütüğüne şerh verdirilmesi gerekmektedir.

Taraflar arasında yapının komşu arsaya taşması yönünde bir anlaşma yok ise taşkın yapı sahibinin arsanın mülkiyetinin devrini veya irtifak hakkı tesisini isteyebilmesi için 4 koşul gereklidir :

  1. Arazi sahibinin 15 gün içerisinde itiraz etmemiş olması
  2. Taşkın yapıyı yapanın iyiniyetli olması
  3. Durum ve koşulların elverişli bulunması
  4. Uygun bir bedel ödenmesi

Bu şartların hepsinin birlikte bulunması gerekmektedir. Şartlardan birisi bile bulunmadığı takdirde komşu arsa sahibinin, taşkın yapıya katlanma yükümlülüğü doğmaz. Şimdi bu şartların hepsini tek tek inceleyelim.

  1. Komşu arsa sahibinin 15 gün içinde itiraz etmemesi

Taşkın yapının taştığı komşu arsa sahibi, 15 gün içinde taşkın yapıya itiraz etmişse artık taşkın yapı sahibinin iyiniyetli olduğundan söz etmek mümkün olmayacaktır. Kural olarak itiraz belli bir şekil şartına bağlı değildir, ancak yazılı olarak yapılmış olması ispat kolaylığı sağlayacaktır.

Yargıtay kararları gereğince 15 günlük itiraz süresi, taşkın yapının görünür olmaya başladığı tarihten itibaren başlayacaktır.

Bu 15 günlük süre, komşu arsa sahibi bakımından hak düşürücü süre değildir. Bu 15 günlük süre geçmiş olmasına rağmen, komşu arsa sahibi, arsasına taşan yapı bakımından el atmanın önlenmesi ve ecrimisil davası açabilir.

  1. Taşkın yapıyı yapanın iyiniyetli olması

İyiniyetten kasıt; taşkın yapıyı yapan kişinin, taşkın yapının taştığı arsanın başkasının malı olduğunu bilmemesi veya tüm dikkat ve özeni göstermesine rağmen bilebilecek durumda olmamasıdır. Eğer yapı sahibi, yapının taştığı kısmının başkasının malı olduğunu biliyor ise komşu arsa sahibi itiraz etmemiş olsa bile hak talebinde bulunamaz. Mahkeme, somut olayda iyiniyetin varlığını re’sen yani kendiliğinden araştırır.

Yargıtay’ın yerleşmiş kararlarına göre imarlı ve çaplı arazilerde, taşkın yapının sahibi iyiniyetli kabul edilmemektedir. Zira imar ve çap durumundan mülkiyet sınırlarını görülebileceğinden, iyi niyet iddiasında bulunamaz. Ancak yine de somut durumun özellikleri değerlendirilmelidir. Örneğin; yapı meydana getirilirken çap ve imar durumuna uygun hareket eden, ancak sonrasında yapılan kadastro çalışması nedeniyle arazi sınırları değişmesi halinde yapı sahibi iyiniyetli kabul edilecektir.

  1. Durum ve koşulların elverişli olması

Tarafların çıkarları arasında aşırı bir orantısızlık bulunmamalıdır. Taşkın inşaatın yıkılması ile inşaat sahibinin uğrayacağı zarar ile yıkılmaması ile komşu arsa sahibinin uğrayacağı zarar karşılaştırılmalıdır.  Örneğin taşkın yapının büyüklüğü ve değeri çok fazla değil ise komşu arsanın mülkiyetini talep etmektense taşkın yapının yıkılması daha hakkaniyetli olacaktır.

  1. Taşkın yapının zeminindeki arazi parçasının ana taşınmazdan ifrazının mümkün olması

İmar mevzuatı kapsamında taşınmazların ifrazı(ayrılması) veya üzerinde irtifak hakkı kurulması uygun olmalıdır.

Taşkın Yapıya Bağlı Haklara İlişkin Dava Yolu

Taşkın yapı sahibi, kanunda kendisine tanınmış hakları kullanmak için ayrı bir dava açabileceği gibi, kendisine karşı açılmış ecrimisil ve yapının kal’i(sökülmesi) davasında da bu hakları defi ve itiraz olarak öne sürebilir. Yani kendisine karşı açılmış bir davada da komşu arsanın mülkiyetini veya lehine irtifak hakkı kurulmasını talep edebilir. Böyle bir durumda mahkemece hem taşkın yapı sahibinin tescil talebi, hem de komşu arsa sahibinin talepleri bakımından inceleme yapılacaktır.


kadastroya-iliskin-itirazlar-2-1200x600.jpg
16/Eyl/2022

Kadastroya İlişkin İtirazlar , Kadastro, bir yerin sınırlarının belirlenmesidir. Hak sahiplerine yapılan kadastro çalışmalarına dayanarak tapu senedi verilir.  Bu sebeple mülkiyet hakkının korunması bakımından oldukça önemlidir. Hatalı yapılan kadastro çalışmaları sebebiyle, vatandaşların taşınmazlarının sınırlarının değiştiği ve çeşitli mağduriyetler doğmaktadır. Bu yazımızda kadastroya ilişkin itiraz ve dava süreçleriyle ilgili detaylı bilgi vereceğiz.

Kadastroya İlişkin itiraz Süreçleri  

Kadastro çalışmalarına ilişkin; kadastroya çalışma alanına, kadastro tespitine ve kadastro tutanaklarına itiraz edilebilir.

Kadastro çalışma alanına karşı itiraz adı üzerinde kadastro çalışması yapılacak bölgeye itiraz edilmesidir. Bu itiraz 7 gün içerisinde kadastro müdürlüğüne yapılır. Kadastro müdürü 7 gün içerisinde itirazı karara bağlar. Kadastro müdürlüğünün kararına karşı da yine 7 gün içerisinde kadastro mahkemesine başvurmak mümkündür. Kadastro mahkemesinin vereceği karar kesindir.

Kadastro tespitine itiraz ise henüz kadastro çalışmaları sürerken yapılan itirazdır. Kadastro tutanağı düzenlendikten sonra kadastro ekipleri, işlerini bitirinceye kadar kadastro müdürlüğüne itiraz edilebilir. Ancak itirazın mutlaka belgeye dayandırılması gerekmektedir. Belgeye dayanmayan itirazlar kabul edilmez.

Kadastro tutanaklarına itiraz ise kadastro tespitleri ilana çıkarıldıktan sonra yapılır. Kadastro çalışması tamamlandıktan sonra kadastro tutanakları 30 gün boyunca kadastro müdürlüğünde ve kadastro yapılan yerin muhtarlığında ilan edilir. İlan ile ilgililere tebliğ edilmiş sayılır. İlan edilen kadastro tutanaklarına karşı itirazı olanlar 30 gün içerisinde mutlaka kadastro mahkemesinde dava açmalıdır.

30 gün içerisinde dava açılmadığı takdirde kadastro tutanakları kesinleşir. Kesinleşen kadastro tutanakları 3 ay içerisinde tapuya kaydettirilir.

Kadastro çalışma alanı içerisinde kalan eski tapu kayıtları, işleme tabi olma özelliklerini kaybederler. Yani artık bu tapu kayıtlarına dayanarak işlem yapılamaz.

Kadastroya ilişkin yapılacak itirazlar için sınırlı süreler ve farklı usuller öngörüldüğünden sürecin uzman bir avukat eşliğinde yürütülmesinde büyük fayda vardır.

Kadastro Tespitine Karşı Kadastro Mahkemesinde Dava Açılması

Yukarıda da belirttiğimiz gibi kadastro tutanaklarının ilan edilmesinden sonra 30 gün içerisinde yapılan kadastro tespitlerine ilişkin itirazlarımızı kadastro mahkemesinde dava yoluyla öne sürebiliyoruz. Genelde arazilerin yanlış ölçüldüğü ve mülkiyet hakkı ihlallerine dayanarak itiraz davaları açılmaktadır.

Bu davalarda kadastro tespitini yapan idarenin davalı olarak gösterilmesi gerekmektedir.

Peki kadastro mahkemesine dava açmak için 30 günlük süre kaçırıldığı takdirde ne olacaktır?

Böyle bir durumda kadastro tespiti kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl içerisinde asliye hukuk mahkemesinde dava açmak mümkündür.

 

Kadastro Tespitine Dayanan Tapu İptal ve Tescil Davası

Kadastro mahkemesine dava açmak için 30 günlük süre kaçırıldığı takdirde kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten itibaren 10 yıl içerisinde asliye hukuk mahkemesinde tapu iptal ve tescil davası açmak mümkündür. Bu davanın konusu kadastro  tespitine itiraz olmayıp, kadastro tespiti sonucu yapılan tapu kaydının iptal edilmesidir. Dolayısıyla bu davanın davalısı artık kadastro çalışmasını yapan idare değil, tapu kaydında gözüken hak sahibidir.

Tapu Kadastro Davalarında Hak Düşürücü Süre

Tapu kadastro davalarında hak düşürücü süre, kadastro tutanaklarının ilan edildiği tarihten itibaren 10 yıldır. Bu süre hak düşürücü süre olduğundan, 10 yıl içinde kullanılmayan dava hakkı düşmüş olacaktır. 10 yıldan sonra kadastro kayıtlarına dayanarak dava açmak mümkün olmayacaktır.

10 Yıllık Hak Düşürücü Sürenin İstisnası Var Mıdır?

Tapu kadastro davalarında 10 yıllık hak düşürücü sürenin 2 önemli istisnası vardır:

Bu istisnalardan birincisi; eğer dava açmaya hakkı olan kişi 10 yıl dolmadan vefat etmiş ise mirasçıları, 10 yıllık hak düşürücü süre engeline takılmadan tapu iptal ve tescil davası açabilirler.

İkinci önemli istisna ise daha evvel kadastro çalışması yapılmış yerlerle ilgilidir. Kadastro Kanunu gereği önceden kadastro ve tapulaması yapılmış yerlerin 2. Defa kadastroları yapılamaz. Yapılan bu 2. Kadastro çalışması hükümsüzdür. Dolayısıyla bir yerin, yapılan 2. Kadastro çalışması ile mülkiyetinin değiştiği durumlarda yolsuz tescil olacaktır. Yolsuz tescile karşı her zaman dava açmak mümkündür.


gayrimenkul-tasinmaz-satis-vaadi-sozlesmeleri-1-1200x800.jpg
29/Ağu/2022

Gayrimenkul (Taşınmaz) Satış Vaadi Sözleşmeleri , inşaat sektörünün gelişmesi, emlak alım satımlarının artması ile uygulamada sıkça karşılaşılan sözleşmelerden biri olmuştur. Taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, sözleşmede belirlenen şartların gerçekleşmesi durumunda bir taşınmazın devrini taahhüt eden sözleşmelerdir. Aslında taşınmaz satışına ilişkin bir ön sözleşmedir. Sözleşmede vaat eden, belli bir taşınmazı satmayı, vaat alan ise o taşınmazı satın almayı taahhüt etmektedir.

Sözleşmede belirlenen şartlar gerçekleştirdiği takdirde, talep hakkına sahip olan taraf, diğer taraftan taşınmazın satışını talep etme hakkına sahiptir. Vaat borçlusu yani taşınmazı devretmeyi taahhüt eden taraf, taşınmazı devretmeyi reddederse, alacaklı taraf tescile zorlama davası açarak yargı yoluyla taşınmazın kendi üstüne tescilini sağlayabilir.

Gayrimenkul (Taşınmaz) Satış Vaadi Sözleşmeleri yapabilmek için sözleşmeye konu taşınmazın maliki olmak gerekmez. Sadece ifa tarihinde o taşınmazın devredileceği taahhüt edilmiş olur. Bu sebeple kat karşılığı inşaat sözleşmelerinde ve henüz malik olunmadığı durumlarda taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri ile sıkça karşılaşırız. Örneğin, henüz intikal etmemiş bir miras malı için

Bu sözleşmeler tek başına yapılabileceği gibi, bir sözleşmenin içerisinde de düzenlenebilir. Bir sözleşmenin içinde düzenleniyorsa, o sözleşmenin de mutlaka noterde düzenlenmesi gerekmektedir.

Gayrimenkul (Taşınmaz) Satış Vaadi Sözleşmeleri’nin Geçerlilik Şartı

Taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin geçerli olabilmesi için mutlaka noterde düzenleme şeklinde yapılması gerekmektedir. Taraflar arasında basit yazılı şekilde yapılan veya taraflarca düzenlenip, noterde onaylattırılan taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri geçerli değildir. Yine taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde tarafların iradeleriyle yapılacak değişikliklerin de noterde yapılması gerekmektedir. Aksi durumda yapılan değişiklikler geçerli olmayacaktır.

Peki sözleşme taraflarından biri, geçersiz satış vaadi sözleşmesine güvenerek sözleşmenin ifası için masraflar yapmışsa ne olacak? Böyle bir durumda, yaptığı masrafları menfi zarar kapsamında karşı taraftan talep edebilir. Örneğin, alıcı ve satıcı taraf bir gayrimenkulün satımı konusunda anlaşıyor ve aralarında basit yazılı bir gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi hazırlıyorlar veya bir gayrimenkul avukatı na danışıp düzenliyorlar. Sonrasında alıcı taraf, bankadan kredi çekmek için işlemlere başlıyor, ekspertiz masrafı ödüyor. Ancak satıcı taraf, taşınmazı satmaktan vazgeçiyor. Böyle bir durumda geçerli bir satış vaadi sözleşmesi olmadığı için alıcı taraf, taşınmazın kendi adına tescilini talep edemez. Ancak kredi çekmek için yaptığı banka masraflarını ve ekspertiz ücretini, satıcı taraftan menfi zarar kapsamında talep edebilir.

Taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin resmi geçerlilik şartının sıkça karşılaştığımız önemli bir istisnası vardır. Uygulamada müteahhitler, alıcılar ile noterde taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapması gerekir iken, alıcılara kendi hazırladıkları basit yazılı sözleşmeyi imzalatmaktadır. Kural olarak, basit yazılı şekilde yapılan gayrimenkul satış vaadi sözleşmeleri geçersizdir. Ancak Yargıtay müteahhit ile alıcı arasında yapılan bu basit yazılı sözleşmeyi alacağın temliki gibi görmekte ve geçerli saymaktadır. Zira burada müteahhit, kat karşılığı inşaat sözleşmesinden doğan arsa paylarını devralma hakkını alıcıya devretmektedir.

Cezai Şart

Taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinde, taraflar isterlerse cezai şart kararlaştırabilirler. Cezai şart, zarardan bağımsızdır. Sözleşme ifa edilmediği için hiçbir zarar doğmamış olsa bile cezai şart talep edilebilir. Ancak sözleşme ifa edilmediği takdirde cezai şart talebinde bulunabilmek için sözleşmenin mutlaka noterde düzenleme şeklinde yapılması gerekmektedir. Zira hukuken geçersiz bir sözleşmeye dayanarak, cezai şart talebinde bulunulamaz.

Tapuya Şerh

Taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri, kişisel bir alacak hakkı tanır. Yani ancak sözleşmenin tarafı olan kişiden talep edilebilir, sözleşmenin tarafı olmayan 3. Kişileri bağlamaz. Ancak taşınmaz satış vaadi sözleşmesi, tapuya şerh edildiği zaman artık 3. Kişileri de bağlayacaktır. Zira 3. Kişi, böyle bir sözleşmeden habersiz olduğu iddiasında bulunamayacaktır. Dolayısıyla tapuya şerh durumunda, sözleşme konusu taşınmaz 3. Kişiye devredilse bile, vaat alacaklısı . sözleşmenin tarafı olmayan 3. Kişiden de taşınmazın kendisine devredilmesini talep edebilir.

Tapuya şerhin geçerlilik süresi 5 yıldır. 5 yıl içerisinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin konusu taşınmazın satışı gerçekleşmediği takdirde şerh, tapu müdürlüğü tarafından re’sen terkin edilir.

Aynı Taşınmaz İçin Birden Fazla Kişi İle Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesi Yapılması

Bazen bir taşınmaz için emlakçıların, müteahhitlerin birden çok kişi ile taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yaptığı durumlarla karşılaşabiliyoruz. Böyle bir durumda taşınmazın, bütün vaat alacaklarının üstüne tescili mümkün değildir. Yargıtay, en önceki tarihli taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin tarafı olan vaat alacaklısının tescili talep edebileceğini belirtmiştir. İfa imkansız hale geleceğinden diğer vaat alacaklıları, ancak tazminat talebinde bulunabilirler.

Gayrimenkul (Taşınmaz) Satış Vaadi Sözleşmeleri
Gayrimenkul (Taşınmaz) Satış Vaadi Sözleşmeleri

Taşınmazın Başka Birine Satılması

Gayrimenkul (Taşınmaz) Satış Vaadi Sözleşmeleri konu taşınmaz, 3. Bir kişiye satıldığı takdirde sözleşmenin tapuya şerh edilip edilmediğine göre talep hakkı değişkenlik gösterir. Eğer sözleşme, tapuya şerh edildiyse sözleşme konusu taşınmazın devrini 3. Kişiden de talep etme imkanı vardır. 3. Kişiye karşı da tescile zorlama davası açılabilir.

Ancak, sözleşme tapuya şerh edilmediyse 3. Kişiden bir talep hakkı doğmayacaktır. Böyle bir durumda ifa imkansız hale gelir. Taşınmazı devretmeyi taahhüt eden taraf, diğer tarafın sözleşme ifa edilmediği için uğradığı zararları tazmin etmekle yükümlüdür, tazminat davası açılabilir.

Paylı Mülkiyet ve Elbirliğiyle Mülkiyete Konu Taşınmazlar için Satış Vaadi Sözleşmesi Yapılabilir Mi?

Paylı mülkiyete konu taşınmazlar için satış vaadi sözleşmesi yapmak mümkündür. Pay sahibi, kendi payının devretmeyi taahhüt edebilir.

Miras ortaklığı durumunda karşımıza çıkan elbirliğiyle mülkiyet durumunda ise yine taşınmaz satış vaadi sözleşmesi yapmak mümkündür. Ancak sözleşmenin ifası için elbirliğiyle mülkiyetin sona ermesi gerekmektedir.

Zamanaşımı

Taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinde 10 yıllık zamanaşımı vardır. Zamanaşımı süresi, sözleşmede öngörülen ifa tarihinden itibaren başlar.

Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmelerinin Feshi

Taşınmaz satış vaadi sözleşmelerinin her zaman feshedilmesi mümkündür. Ancak feshin de mutlaka noter kanalıyla yapılması gerekmektedir. Basit yazılı şekilde yapılan fesih, geçerli olmayacaktır.

Ancak sözleşmeyi haklı bir neden olmaksızın fesheden taraf, diğer tarafın uğradığı zararı tazmin etmek zorundadır.


yeni-kayit-belgesinin-iptali-1.jpg
19/Ağu/2022

Yapı Kayıt Belgesinin İptali, Ülkemizde 3194 Sayılı İmar Kanunu’na eklenen geçici 16. Madde ile imar barışı süreci başlamıştır. Bu süreç ile ruhsatsız ve ruhsata aykırı olarak yapılan yapıları kayıt altına almak, vatandaş ile devleti uzlaştırmayı amaçlanmıştır. İmar barışına başvuru yapan kişilere, yapı kayıt belgesi verilmiştir. Ancak yapı kayıt belgesine başvuru süreci tamamen başvuru sahibinin beyanına göre şekillenmiş, başvurucu sürecinde idareler tarafından hiçbir denetim yapılmamıştır. Bunun sonucuna da vatandaşlar bilerek veya bilmeyerek imar barışı kapsamına girmeyen yapılar için de yapı kayıt belgesi almışlardır. Sonrasında ise Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüklerince yapılan denetimlerde, imar barışı kapsamına girmeyen yapılar için alınmış yapı kayıt belgeleri iptal edilmiş, başvuru sahiplerine idari ve cezai yaptırımlar uygulanmıştır.

Bu yazımızda imar barışı kapsamına girmeyen yapılar, yapı kayıt belgesinin iptali süreci ve iptalden sonra başvurulabilecek hukuki yollar hakkında bilgi verilecektir.

İmar Barışından Faydalanamayacak Yapılar

Yapı Kayıt Belgesi Belgesi Verilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Tebliği’ne göre imar barışından faydalanamayacak yapılar şu şekildedir:

  1. 31/12/2017 tarihinden sonra yapılmış olan yapılar
  2. Üçüncü kişilere ait özel mülkiyete konu taşınmazlarda bulunan yapılar
  3. Kesinleşmiş planlar neticesinde sosyal donatı alanı olarak belirlenmiş ve Maliye Bakanlığınca aynı amaçla değerlendirilmek üzere ilgili kurumlara tahsis edilmiş
  4. Hazineye ait taşınmazlar üzerinde bulunan yapılar
  5. 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu’nda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi içinde Kanuna ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanda bulunan yapılar
  6. İstanbul tarihi yarımada içinde Kanuna ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanlarda bulunan yapılar
  7. 6546 sayılı Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirlenmiş Tarihi Alanda bulunan yapılar.

Yukarıda sayılan yapılar dışında kalan, 31.12.2017 tarihinden önce inşa edilen ve 31.10.2018 tarihine kadar yapı kayıt belgesi almak için başvurusu yapılan yapılar, imar barışından faydalanabilir.

Yapı Kayıt Belgesinin İptali Süreci

Çevre ve Şehircilik İl Müdürlükleri re’sen veya vatandaşların şikayetleri üzerine yaptıkları incelemelerde, yapı kayıt belgesi iptali sebeplerinden birinin var olduğunu tespit ettikleri durumlarda yapı kayıt belgesini iptal etmektedirler.

Yapı Kayıt Belgesinin İptali Sebepleri Şu Şekildedir:

  • Yapının 31.12.2017 tarihinden sonra yapıldığının tespit edilmesi
  • İmar barışından faydalanamayacak yapılar için yapı kayıt belgesi alınmış olması
  • Yapı kayıt belgesinde beyan edilenden daha büyük/geniş bir yapı yapılmış olması

Arsa ve yapı alanının, beyan edilenden daha büyük olması durumunda hemen yapı kayıt belgesi iptal edilmemekte, eksik bedelin ödenmesi için süre verilmektedir. Bu süre içerisinde bedel ödenmediği takdirde yapı kayıt belgesi iptal edilmektedir. Arsa ve yapı alanının, olandan daha fazla beyan edilmesi, yapı kayıt belgesinin iptali sebebi değildir. Fazla ödenen kısım için Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’ne başvuru yapılarak iade talep edilebilir.

Yapı Kayıt Belgesinin İptal Edilmesinin Sonuçları

Yapı kayıt belgesinin iptalinin ağır sonuçları vardır. Yapı kayıt belgesi iptal edildiği takdirde vatandaş, hem cezai, hem de idari yaptırımlarla karşılacaktır.

Uygulanacak yaptırımlar şu şekildedir:

  • Öncelikle yapı tatil zaptı düzenlenerek yapı mühürlenir,
  • İmar Kanunu’nun 42. Maddesinin 2. Fıkrasına göre idari para cezası verilir,
  • Verilen süre içerisinde yapı yakılmaz veya aykırılık giderilmez ise İmar Kanunu 32. Maddesine göre yıkım kararı verilir.
  • Verilen süre içerisinde yapı yıkılmaz ve aykırılık giderilmezse 2. Defa para cezası verilir.
  • Yapı kayıt belgesi esas alınarak verilen işyeri açma ve çalışma ruhsatı iptal edilir
  • Yapı kayıt belgesi esas alınarak verilen su, elektrik, doğal gaz abonelikleri iptal edilir.
  • İdari yaptırımların yanında eğer yapılan kaçak yapı bina niteliğindeyse, “imar kirliliğine neden olma suçu”ndan suç duyurusunda bulunulur ve cezai soruşturma açılır.
  • Yine “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçundan suç duyurusunda bulunulur ve cezai soruşturma açılır.

Görüldüğü gibi yapı kayıt belgesinin iptali durumunda vatandaşlar hem ağır idari para cezaları ile karşılaşmakta, hem de haklarında savcılık soruşturması açılmaktadır. Ayrıca yapı kayıt belgesinin iptali durumunda, başvuru esnasında ödenen bedel de iade edilmemektedir.

Peki Yapı Kayıt Belgesinin İptali Halinde Hangi Hukuki Yollara Başvurulabilir?

Yapı kayıt belgesinin iptali, bir idari işlemdir. Dolayısıyla bu işlemin iptali için idare mahkemesinde iptal davası açılması gerekir. Yapı kayıt belgesinin hukuka aykırı olarak iptal edildiğini düşünen vatandaşlar, taşınmazın bulunduğu ildeki idare mahkemesine, yapı kayıt belgesinin iptalinin kendilerine tebliğinden itibaren 60 gün içerisinde iptal davası açabilir. Ancak tek başına iptal davası açılması, para cezası ve yıkım kararı gibi idari yaptırımları ve imar kirliliğine neden olma suçundan açılmış ceza soruşturmasını durdurmayacaktır. Bunun için iptal davası açarken mutlaka yürütmenin durdurulması kararı verilmesi de talep edilmelidir.

Yapı kayıt belgesinin iptaline ilişkin davalarda genelde yapının, 31.12.2017 tarihinden önce mi sonra mı yapıldığı konusunda uyuşmazlık çıkmaktadır. Bu uyuşmazlık, yapının yıllara göre uydu fotoğraflarına bakılarak, yapıda keşif ve bilirkişi incelemesi yapılarak, yapı kayıt belgesi alınması esnasında sunulan fotoğrafları karşılaştırarak çözülmeye çalışılmaktadır.


ihtiyac-sebebiyle-tahliye-davasi-1.jpg
11/Ağu/2022

İhtiyaç sebebiyle tahliye davası, mülk sahiplerinin en sık başvurduğu tahliye yöntemlerinden biridir. Türk Borçlar Kanunu’nun 350. Ve 351. Maddelerinde ihtiyaç sebebiyle tahliye davasının şartlarına yer verilmiştir. Kanunumuza göre  kiraya verenin veya kanun maddesinde sayılan yakınlarının kiraya veren taşınmaza ihtiyaç duymaları halinde ihtiyaç sebebiyle tahliye davası açarak taşınmazdan kiracının tahliyesini sağlayabilirler. Ancak ihtiyaç sebebiyle dava yoluna gidilebilmesi için belirli şartların sağlanması ve belirli sürelere uyulması gerekmektedir.

İhtiyaç Sebebiyle Tahliye Davasının Şartları Nelerdir?

Öncelikle kimlerin konut veya işyeri ihtiyacı sebebiyle bu davayı açabileceğimize bakalım. Kanuna göre;

  • Kiraya verenin,
  • Eşinin,
  • Altsoyunun,
  • Üstsoyunun,
  • Kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu kişilerin

İhtiyacı sebebiyle bu davayı açmak mümkündür. Kanun, bu kişileri sınırlı olarak saymıştır. Dolayısıyla örneğin kuzenimizin konut ihtiyacı sebebiyle bu davayı açmak mümkün olmayacaktır.

Diğer yandan gerçek ve samimi bir ihtiyacın bulunması gerekir. Zira açılacak davada konut veya işyeri ihtiyacının gerçek ve zorunlu bir ihtiyaç olduğunun kanıtlanması gerekmektedir. Örneğin, kiraya verenin kendisinin kirada oturuyor olması konut ihtiyacını kanıtlar niteliktedir. Aynı zamanda ihtiyacın sürekli bir ihtiyaç olması da gerekmektedir. Kanunda sayılan kişilerin geçici süreli, örneğin 3-4 aylık konut ihtiyaçları sebebiyle tahliye talep etmeleri mümkün değildir. Mahkeme, ihtiyacın gerçekliğini araştırmak için kiraya verenin veya ihtiyacı olduğu iddia edilen kişinin, kiralananın bulunduğu bölgede ona benzer bir taşınmazının olup olmadığına bakar.

İhtiyaç Sebebiyle Tahliye Davası Hangi Sürede Açılmalıdır?

İhtiyaç sebebiyle tahliye davası açılırken, belirli sürelere uyulması gerekmektedir. Aksi takdirde açılan tahliye davası reddedilir. Uyulması gereken süreler kira sözleşmesinin belirli ve belirsiz süreli olmasına göre değişmektedir.

Belirli süreli kira sözleşmelerinde, sözleşmenin bitiminden itibaren 1 ay içerisinde kiraya veren tarafından tahliye davasının açılması gerekmektedir.

Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde ise kiraya veren, fesih dönemlerine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyarak 1 ay içerisinde tahliye davası açmalıdır. Belirsiz süreli kira sözleşmelerinde her 6 ay bir fesih dönemidir. Kiraya veren, 6 aylık fesih döneminden en az 3 ay önce kiracıya yazılı bildirimde bulunmalı, fesih döneminin sonundan itibaren 1 ay içinde de tahliye davasını açmalıdır.

İhtiyaç Sebebiyle Tahliye Davası

Yeni Malikin Konut İhtiyacı Sebebiyle Tahliye Davası

Konut veya işyeri ihtiyacını karşılamak için taşınmaz satın alındığı durumlarda yeni mülk sahibinin başvurduğu bir yoldur. Bazen kira sözleşmesi devam ederken, taşınmaz el değiştirebilir. Böyle bir durumda yeni malik, kira sözleşmesinin tarafı olur. Kira sözleşmesini aynen devam ettirebileceği gibi, kendisinin veya kanunda sayılan yakınlarının ihtiyacı sebebiyle tahliye de talep edebilir.

Yeni malik, kiralanın ihtiyaç sebebiyle tahliyesini talep ettiği durumlarda, kiralananı devraldıktan 1 ay içerisinde kiracıya yazılı bildirimde bulunmalı ve 6 ayın sonunda tahliye davası açmalıdır. Yine kira sözleşmesinin bitiminden 1 ay sonra açacağı bir dava ile de tahliyeyi talep edebilir.

Yine yeni malikin veya kanunda sayılan yakınlarının ihtiyacının gerçek ve zorunlu bir ihtiyaç olması gerekmektedir. Geçici ve samimi olmayan ihtiyaçlar sebebiyle tahliye davası açıldığı takdirde reddedilecektir.

Tahliyeden Sonra Taşınmazın Başka Birine Kiralanması Durumunda Tazminat

Kanun gereği ihtiyaç sebebiyle tahliye gerçekleştikten sonra, kiraya veren haklı bir sebep olmadıkça 3 yıl boyunca kiralananı tahliye edilen kiracıdan başkasına kiralayamaz.

Kiraya veren, bu hükme uymadığı takdirde kiracı, kiraya verenden tazminat talep edebilir. Tazminat miktarı, 1 yıllık kira bedelinden az olamaz. Ancak kiracı, tahliye sebebiyle daha yüksek miktarda bir zarara uğradığını ispat ederse 1 yıllık kira bedelinden daha fazla bir tazminat da talep etmesi mümkündür.


tahliye-taahhutnamesine-dayanarak-acilan-tahliye-davasi.jpg
03/Ağu/2022

Tahliye Taahhütnamesine Dayanarak Açılan Tahliye Davası

Kira sözleşmeleri belirli bir süre için yapılmış olsa dahi, sürenin bitiminden önce kiracı, kira sözleşmesini feshetmek istediğini yazılı olarak bildirmedikçe 10 yıl boyunca sözleşme, her yıl kendiliğinden yenilenir. Mülk sahibinin ancak 10 yılın sonunda kira sözleşmesini feshetme hakkı vardır. Kanunun, zayıf durumda gördüğü kiracıyı koruyan bir yaklaşım sergilemiştir.

Bu 10 yıllık süre dolmadan kirasını düzenli ödeyen bir kiracıyı tahliye edebilmenin yollarından biri, kiracı tarafından imzalanan tahliye taahhütnameleridir. Tahliye taahhütnameleri, kiracının belirli bir tarihte kiralanan taşınmazı tahliye edeceğine dair yazılı beyanıdır. Elinde kiracıdan aldığı bir tahliye taahhütnamesi bulunan mülk sahibi, icra veya dava kanalıyla kiralananın tahliye edilmesini talep edebilir. Ancak tahliye taahhütnamesinin, belirli geçerlilik şartları vardır. Bu şartları sağlamayan taahhütnameler, geçerli olmayacağından bu taahhütnamelere dayanarak kiralananın tahliyesi de talep edilemez.

 

Peki Tahliye Taahhütnamesinin Geçerlilik Şartları Nelerdir?

 

  • Tahliye taahhütnamesi mutlaka yazılı olmalıdır. Bu şart açıkça Kanun’da belirtilmiştir. Yazılı şekilden kasıt adi yazılı şekildir. Yani noterden yapılmasına gerek yoktur, basit bir kağıt üzerine yazıldığı durumlarda dahi geçerlidir.

 

  • Tahliye taahhütnamelerinde, kiralananın tahliye edileceği tarih açıkça yazılmış olmalıdır.

 

  • Tahliye taahhütnamesi sadece konut ve çatılı işyeri kiraları bakımından verilebilir. Taşınır kiraları ve diğer kiralamalarda söz konusu olmaz.

 

  • Tahliye taahhütnameleri, bizzat kiracı veya onun özel olarak yetkilendirildiği kişi tarafından imzalanmalıdır. Öğrenciler için tutulan evlerde sıklıkla karşılaşılan durum, tahliye taahhütnamelerinin öğrencinin ebeveynleri tarafından imzalanmasıdır. Böyle bir durumda tahliye taahhütnamesi geçersiz olacaktır. Yine kefil tarafından imzalanan taahhütnameler de geçersizdir.

 

  • Önemli bir diğer nokta ise eğer kiralanan, aile konutu olarak kullanılacaksa tahliye taahhütnamesini kiracı eşin yanında mutlaka diğer eş de imzalamalıdır. Aile konutu kiralamalarında tek bir eşim imzası olan taahhütnameler geçersizdir.

 

  • Tahliye taahhütnamesi ile ilgili en çok uyuşmazlığın yaşandığı önemli bir diğer geçerlilik şartı ise tahliye taahhütnamesi mutlaka kira sözleşmesi imzalandıktan sonra verilmelidir. Kira sözleşmesi imzalamadan önce veya kira sözleşmesinin imzalanması anında verilen tahliye taahhütnameleri geçersizdir. Zira Yargıtay, kira sözleşmelerinin imza anında verilmiş taahhütnamelerin, manevi baskı altında alındığını kabul ederek geçersiz saymaktadır.

 

 

Boş Verilen Tahliye Taahhütnamesi Geçerli Midir?

Uygulamada sıklıkla kiraya verenler, tahliye tarihinin ve taahhütname imza tarihinin boş olduğu, sadece kiracının imzasının bulunduğu tahliye taahhütnameleri almaktadır. Sonradan, tahliye tarihi bölümünü kendileri doldurarak dava veya icra kanalıyla tahliyeyi talep etmektedirler. Böyle bir durumda taahhütnamedeki imza, imza sahibi kiracıyı bağlayacağından tahliye tarihinin sonradan doldurulduğuna yönelik itirazları dinlenmez. Mülk sahipleri, tahliye tarihini sonradan doldurarak da tahliyeyi talep edebilirler. Böyle bir durumda kiracı ancak, tahliye taahhütnamesini, kira sözleşmesinin imza anında imzaladığını yazılı olarak ispat ederse tahliyeden kurtulabilir.

Tahliye Taahhütnamesinde Tazminat İstenebilir Mi?

Tahliye taahhütnamelerinde, tahliyeye ek olarak belirlenen tarihte kiracı tarafından kiralananın boşaltılmaması halinde belirli bir miktar tazminat ödenmesi de kararlaştırılabilir. Tahliye taahhütnamesinde böyle bir cezai şart koyulduğu takdirde, kararlaştırılan tarihte kiracı, tahliye yükümlülüğünü yerine getirmezse taahhütnamede belirlenen tazminat miktarını da ödemek durumunda kalır.

Kira Sözleşmesinin Yenilenmesi Anında Verilen Tahliye Taahhütnameleri Geçerli Midir?

Bazen mevcut kira ilişkisi devam ederken, kiracı ve kiraya veren kira sözleşmesini yenileyebilmekte; yeni şartlar ekleyebilmekte veya mevcut şartları değiştirebilmektedir. Kira sözleşmesinin yenilenmesi anında kiracıdan tahliye taahhütnamesi alınması durumunda, bu geçerli bir taahhütname olacaktır. Zira her ne kadar imza anında alınmış olsa da kiracı, hali hazırda kiralanan da ikamet etmeye devam etmektedir.

Yeni Malik Tahliye Taahhütnamesine Dayanarak Tahliyeyi Talep Edebilir Mi?

Bazen kira sözleşmesi devam ederken, kiralanan 3. Bir kişiye devredilebilir. Böyle bir durumda, kiralananı devralan 3. Kişi, otomatik olarak kira sözleşmesinin tarafı haline gelir. Yeni malik ile yeni bir kira sözleşmesi imzalanmasına gerek yoktur. Dolayısıyla ilk malike verilen tahliye taahhütnamesi, onun haklarına halef olan yeni malik tarafından da kullanılabilir.

Tahliye Taahhütnamesine Dayanarak Bir Kiracı Nasıl Çıkarılabilir?

Tahliye Taahhütnamesine Dayanarak Açılan Tahliye Davası Kiraya veren elinde yukarıda saydığımız tüm geçerlilik şartlarını sağlayan bir tahliye taahhütnamesi olduğu zaman, ister dava yoluyla, isterse icra takibi yoluyla kiralananın tahliyesini talep edebilir.

Dava yoluyla tahliyeyi talep etmek için kiracıya karşı, tahliye davası açabilir. Bu davanın, tahliye taahhütnamesinde belirtilen tahliye tarihinden sonra bir ay içinde açılması gerekmektedir. 1  ay içinde açılmadığı takdirde, dava hakkı düşer. Ancak kiraya veren, taahhütnamede belirtilen tahliye tarihinden itibaren 1 ay içinde kiracıya tahliyeyi talep edeceğini yazılı olarak bildirmişse, dava açma süresi bir kira yılı daha uzamış olur.

İcra yoluyla tahliyeyi talep etmek için ise tahliye taahhüdüne dayanarak kiracıya karşı ilamsız icra takibi başlatılabilir. Takipte bulunma süresi, yukarıda belirtildiği gibi taahhütnamede belirtilen tahliye tarihinden itibaren 1 aydır. Kiracı, tahliye emrinin kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde takibe itiraz ederse kiraya veren, genel mahkemelerde itirazın iptali ve tahliye için dava açmak durumundadır.

Kiracının, tahliye taahhüdüne dayanarak başlatılan icra takibinde, itirazda bulunmadığı durumlarda ise icra müdürlüğü, kiralananın boşaltması için kiracıya 2 haftalık süre verir. Bu süre içerisinde kiracı kiralananı boşaltmadığı takdirde, icra müdürlüğü tarafından kiralanan tahliye edilir.


Av. Yasemin Şen

Hukuk, güven koruyucu normlar oluşturmak, bu güvenin nitelik, koşul ve kapsamını belirleyici teknik güvenlik normları yaratmak ve güvene dayalı hareketi koruyarak sorumluluk altında sonuçlar bağlamak zorundadır.

® Yasemin Hukuk Bürosu | SEO Hizmeti – seogezegeni.com & proji.com.tr